Ara Beni, Öptüm Seni -15 BÖLÜM
Güvenilir bir omza baş dayayıp uyumayalı ne kadar oldu? Evet, bir zaman güvendim sonrasında güvendim sanıp durmadan tetikte kaldım. İnsanın bir kez dayanak noktası hasar aldığında, daima korkakça yaklaşıyordu.
Saçlarım usul usul, acıtmaktan korkar gibi okşanırken gözlerim kapalı bunları düşünüyordum. Kızıl kıvırcık saçlarımı tıpkı ipeğe dokunurcasına dokunurken her an kedi misali mırlayabilirdim.
“Uyandırmak istemem ama abin geldi” dediğinde bu düşüncemden çabucak vazgeçtim. Yerimden doğruldum an boynumu kitleyen ağrı hafiften gözlerimi yaşarttı. Serhat telaşlı koşar adımlarla bize doğru geldiğinde tutulan boynumu esnetiyordum.
“Nuran nerede, karım iyi mi?”
“Paşa hazretleri nihayet girdiği ağaç kovuğundan çıkıp teşrif edebildi. Karını bu kadar çok merak ediyorsan yanında dursaydın” dediğimde Uğur koluma dokundu. Sakinleşmesi gereken bendim anlaşılan.
“Selvi karım nerede, ona kötü bir şey mi oldu? Konuşsana nerede Nuran, onu hemen görmek istiyorum”
“Bağırıp durma sesini alçalt rezil. Leş gibi içip deli gibi bağırma hastane burası” derken her an abimin üstüne atılıp onu parçalayacak kudretim mevcuttu.
“Selvi lütfen biraz anlayışlı olur musun adamın haline bir bak. “ Uğur beni geriye çekerken abimin omzuna elini attı.
“Ameliyattan çıktı şu an durumunu gözetim altında tutuyorlar. Korkulacak bir şey yok, uyandığında yanına alacaklar” derken sakin ses tonu abimi yatıştırmışa benziyordu. Bense hiç oralı olmadan kalktığım yere geri oturdum.
“Madem adam akıllı sevemeyeceksin ne demeye evleniyorsun” diye söylendim. Serhat yüzüme öyle içler acısı bir ifadeyle baktı ki serzeniş de bulunmaya devam etmedim. Karı koca arasına girmek istemiyordum, ne kadar tartışırlarsa tartışsınlar birbirlerini köpek gibi sevdikleri aşikardı.
O yüzden ağzıma fermuar çekip kafamı başka yöne çevirdim…
*
Sabaha kadar yanımda dibimde, bir kol mesafemde bekleyen Uğur gerektiğinde uyumam için omuzunu bile fedaya hazır olarak bizimle birlikte sabahladı. Üstündeki üç parça şık takım elbisesi, yorgun ama dinç duran yüzü, yumuşak bakışlarıyla yüreğimi sıcak muhallebiye çeviriyordu.
Doktor erken saatlerde muayeneyi tamamlayıp bizi odaya aldığında üçümüzde uykusuzluktan helak olmuş suratlarla odaya doluştuk. Hemşire serumu yenilerken bizi gözleriyle tenkit ederek “Çok fazla kalmayın istirahat etmesi gerekiyor” diyerek işini tamamlayıp çıktı.
Serhat hemen yatağın başındaki sandalyeye çöküp Nuran’ın elini avuçlarının arasına alıp yüzüne sürdü. Dudakları mırıl mırıl bir dua okuyor gibi hareketli, gözleri kapalıydı. Solumda duran Uğur böceğiyle birbirimize baktığımızda, bana anlayışla gülümsedi. Ama bu sefer gülümsediğinde çenesindeki gamze belirginleşmemişti.
“Serhat”
Nuran titrek göz kapaklarını açtığında abim yaşlı gözleriyle “Özür dilerim bitanem, özür dilerim aşkım. Özür dilerim” sözlerini sayıklayarak yengemin yanaklarını, gözlerini defalarca öptü.
“Bebeğimiz iyi mi?” diye fısıldadığında içim bir başka acıdı. Ameliyattan çıktığında doktor, bebeğin düşme riski olduğunu belirtmişti.
Serhat şaşkınlıkla “Hamile misin?” diye sorduğunda henüz haberi olmadığını, Nuran’ın böylesi önemli bir bilgiyi sakladığını aynı anda öğrendik.
“Merak etme bebeğiniz iyi ancak daha dikkatli olman gerekecek. Evde ne oldu Nuran, nasıl yaraladın?” derken, abime olan öfken bir kez daha uyanıyordu.
Yüzünü abimden geri çeviren Nuran yorgun ama içi rahatlamış bir halde nefes verdi. Elini tutan kocasının avucundan elini çekip karnına koydu. Annelik güdüsüyle karnını okşarken yanaklarından birer gözyaşı damlası aşağı kayıverdi.
“Ben sadece perdeleri asmak istemiştim, birden başım döndü sonra kendimi yerde buldum. Ne kadar baygın kaldım bilmiyorum, başım çok ağrıyordu yerden kalkamadım. Her yer kan içindeydi sürüne sürüne telefonuma ulaştım.” Kısacık duraksadı, artık abimin kendisine dokunmasını istemez gibi yataktağın o tarafından uzaklaşmaya çalıştı.
“Serhat’ı aradım ama telefonu kapalıydı sonra seni aradım. Ne yapacağımı bilemedim”
Serhat Nuran’ın karnına kapaklanıp defalarca özür dilerken artık ikiside ağlıyor, aralarında geçen tartışmanın sütliman kısmına geçmek için an kolluyorlardı.
Benden daha anlayışlı çıkan Uğur, “Bize ihtiyacınız olursa dışarıdayız” dedi ve kolumdan tutup odadan çıkardı.
“Abinin çok fazla üstüne gitme zaten yeteri kadar pişman olmuş halde, sen sadece durumu daha fazla çıkmaza sokuyorsun. Bırak aralarındaki sorunu kendi bildikleri gibi çözsünler. “ Kahve gözleri, yorgun yüzüne rağmen benimle sabırlı bir ses tonuyla konuşarak yatıştırmaya çalışıyordu. Sırf bu müşterek tavrı nedeniyle alttan almaya karar verdim.
“İkisininde kafaları beton dolu uğraşmaya değmez “ diyerek kantine gitmeyi önerdim. Açtım, uykusuzdum ve keçi kadar tavizsiz bir inatçıydım. İki karışık tostu mideme ivedi bir şekilde yollarken, masamızın karşında oturan iki lise öğrencisinin bakışları sürekli Uğur’un üstünde geziniyordu. Ben de sabır ne gezer Azizim, en fazla bir on dakika dayanıp açtım ağzımı.
“Kızlar buraya bakıp duracağınıza önünüzden yiyin. Elalemin erkeğine ekmek banılmaz ayıptır!” dedim en utanmaz sesimle. Buz gibi bir sessizlik estiğinde kantinde sadece ciyak ciyak bağıran bir küçük ses çıkartıyordu.
Uğur en sırıtkan haliyle yüzüme bakarken, birden uzanıp ağzımın kenarında kalan ketçabı baş parmağıyla sildi. Hala daha şımarıkça gülümsüyor, kısılan gözlerinin arasından yüzümü kızartacak bakışlar fırlatıyordu.
“Senin olduğumu tescilledik mi artık?” diye sorduğunda söylediklerim kafama dank dedi. Düşündüklerimi ağız süzgecinden geçirmeden konuşmaya devam edersem, kim bilir daha ne çamlar devirirdim.
“Öyleyse ne olmuş bir sıkıntın mı var? İstemiyorsan söyle bilelim kimseyi zorla sahiplenmeyiz” bak işte bu kısmı düşünerek, bir fiil isteyerek söyledim. Ne yalan var nede riya! Dümdüz şekilde yürüyorum çocuğa, öyle böyle değil hani!
“Beni istediğin sürece daima hayattın da bir yerim olsun istiyorum Selvi. Bana kalbinde kalıcı bir yer tahsis et ömürlük kalmaya razıyım” dedi ve masanın üzerinden uzanıp ellerimi tuttu. Sözleriyle bağdaşan bakışları ta kalbimin içine kadar iniyordu, tam korkup kaçacaktım kaçamadım. Gözleri ebediyete kadar kal diyordu.
“Yerin hazır umarım sende depozitoyu verip kaçmazsın!”
*
İnsanların düşünceleri ve algıları ne kadar çabuk değişebiliyor. İlk görüşte zihninizin fazla mesai harcamaktan korkarak giriştiği Halo ve Horn etkisi sonucu, yanlış değerlendirmeler yapabiliyoruz. O kişiyi hiç tanıma gayreti sarf etmeden dış görüntüsüne bakarak yaftalayıp, mevzuyu yargısız infaza kadar getirebiliyoruz.
Uğur böceğiyle ilk karşılaştığımızda yakışıklı ama serseri, kızların kalbini çalan bir çapkına benzetmiştim. Uçarı kalbi bana uymaz demeye kalmadan, kanatlarını açıp bahçeme çoktan girmişti. Adım adım ilerlerken ne ara rotamı ona çevirdim acaba?
Aşk bu sorguyu suali pek sevmiyor!
Eski Türk filmlerinde zihinlerimizde kalan bir şarkı vardı, yanlış da hatırlamıyorsam sözleri de şöyleydi;
Oldu en sonunda oldu bim bam bom
Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom
Duyduk duymadık demesin hiç kimse
İşte ilan ediyorum herkese
Oh oh oh çok şükür dostlar
Benimde artık bir sevgilim var
Hırsından çatlasın düşmanlar
Şimdi benimde bir sevgilim var
“Bu şarkıda neyin nesi Selvi hanımcım maşallah yüzünüzde güller açıyor” benim şarkıcılık sanatımı da böyle böyle ayaklar altında eziyorlar. Yoksa benim kulağa hoş bir seda gelen sesim çoktan keşfedilmiş olurdu.
“Şarkı söylemek için ruh halimin grafiğini mi çıkaracaktım Reyhan, elin boş gelmedin inşallah”
Hanım hanımcık lila elbisesi, gram olmayan makyajıyla, yeni kuaförden çıkmış gibi görünen düz saçlarıyla odama giren Reyhan, sanki nostaljik zamanların esintisini de arkasından getiriyordu. Bir elinde tuttuğu tek gül, diğerinde tuttuğu pasta kutusuyla bayağı bir mutlu görünüyordu.
“Senin pis boğazını doyurur mu bilmem ama un kurabiyesi aldım”
“Ne sevdiğimi nasıl da biliyorsun dağlar kızım benim, hoş geldin sefalar getirdin” birbirimize sarıldık. Araya giren abim ve Nuran olayı gündemi epeyce meşgul ederken, Uğur böceğiyle aramızda cereyan eden sürpriz ilişki adına haspihal edememiştik henüz.
“İşimi gücümü bıraktım sana tazecik kurabiyelerle birlikte en bomba haberlerimi getirdim. Duyduğunda yüzünde oluşacak ifadeyi merak ediyorum doğrusu”
“Benimde tam sana vereceğim yeni haberler vardı. Madem önceliği sana bırakayım, günlük şaşırma kontenjanımı Şahika dolduramadı sen doldur. Anlat anlat, pür dikkat dinleyeceğim” derken yüzüme komik ifadeler vermeye çalışıyordum.
“Kes saçmalamayı da bir sus. Yeni biriyle tanıştım görsen o kadar tatlı, yakışıklı ve kibar biri ki sanki bu dünyadan değilmiş gibi. “ Heyecandan titiz çıkan sesinde çocuk mutluluğu seziliyordu. Hani utanmasa yerinde zıplaya zıplaya konuşacak, ip atlayacak bir çocuğun coşkusuydu.
“Damdan düşer gibi aşık olmuşsundur kesin!” eh ben malımın huyunu biliyorum. Reyhan birini iyi tanımadan, ilk görüşte şıp diye aşık olabilme potansiyelini bünyesinde barındıran bir tipti. Geçmişte bunun bir çok örneğine denk gelince insan kolay kolay şaşıramıyor dolayısıyla.
“Bu seferki gerçekten çok hoş biri diğerleriyle kıyaslama bile götüremez. Olgun, açık görüşlü entelektüel biri. Ah Selvi onu bir kez görsen ne demek istediğimi hemencecik anlardın.” Hülyalı hülyalı bakıp gülümsüyor, özellikle dikkat ettiği Rumeli şivesine yavaştan geçiş yapıyordu.
“Bu bay mükemmelle nerede tanıştın?” tamam biraz şüpheci yaklaşıyor olabilirim ama arkadaşımı koruma refleksim daima iş başındadır. Söz konusu Reyhan ise yırtıcı bir atmacaya dönüştüğümü tarihte söyleyenler bile olmuştur.
“Burada”
Dur, dur tanıdığım birinden mi bahsediyordu.
“Bizim şirkette olgun ve entelektüel birimi yaşıyormuş, bak cidden buna hayret ederim Reyhan. Yanılıyor olmayasın?”
Başını hayır anlamında salladı, pespembe yanaklarıyla ışıl ışıl sözleriyle tane tane konuştu.
“Geçen gün senin ziyaretine geldiğimde yerinde yoktun çıktığını söylediler. Bende etrafa bakınıp giderim diye dolanıyordum. Sonra biri bana omzuyla arkadan çarptı, acelesi var gibiydi ama yine de durup benden özür diledi. Hatta kahve otomatından kahve bile aldı özür mahiyetinde.”
“Adı ne peki bu zat-ı şahanenin?”
“İşte bu kısımda senin devreye girmen gerekiyor adını bilmiyorum. O kadar nutkum tutulmuş ki akıl edip soramadım. “
Normal hayatında zeki olan bu kızın aşk mevzusuna gelince böyle alık alık tavırlar sergilemesini bir türlü aklım havsalam almıyor arkadaş. Adamın içine düşesiye kadar zahmet edip adını, kütüğünü neyin nesi olduğunu sormak çok mu zor?
“Yine abuk sabuk birine tutulduysan Dağlar kızı bu sefer babana iltimas geçmeden ben haşlarım seni. Kim bilir hangi departmanda çalışıyor, nasıl bulacaksak onu! B*kun içinde inci arayacağız resmen, insan ara beni öptüm seni der numarasını falan alır.” …
DEVAMI BURADA …